2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (“Kanun“) kapsamında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki (“HMK“) “ıslah” ve “belirsiz alacak davası” gibi hukuki müesseseler bulunmaması çok ciddi bir eksiklikti ve bu durum geçmişte ciddi hak kayıplarına yol açıyordu. Bu duruma ilişkin olarak verilen çok sayıda hak ihlali kararı üzerine, 30/04/2013 tarih ve 28633 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, Kanun’un 16. maddesinin 4. fıkrasına;
“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
hükmü eklenmiş, bu suretle tam yargı davalarında miktarın artırılması mümkün hale getirilmişti. Ne var ki Kanun’daki bu değişiklik başka hukuki soruların da ortaya çıkmasına sebep oldu. İşte bunlardan belki de en önemlisi artırılan miktara ilişkin faizin hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağıydı. HMK sistematiğinde bu sorunun cevabı açıktır: Kısmi davada sonradan ıslah ile talep sonucunun artırılması halinde artırılan kısma ıslah tarihinden itibaren faiz işletilir. Belirsiz alacak davasında talep artırımı halinde ise artırılan kısım için faizin başlangıç tarihi dava tarihidir. Öte yandan idari yargılama alanındaki Danıştay’ın bazı kararları sonucunda, hele günümüz enflasyonist ortamında, yukarıda alıntılanan Kanun hükmü uyarınca artırılan miktara artırım tarihinden itibaren faiz işletilmesi neticesinde dava tarihi ile artırım tarihi arasındaki dönemde faizden mahrum kalınıyor ve büyük mağduriyetler oluşuyordu. Diğer bazı kararlarda ise artırılan kısma da dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğine (isabetli olarak) hükmediliyordu. Danıştay’ın değişik daireleri arasında meydana gelen bu içtihat farklılığı Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 16/04/2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2021/5 E. 2024/2 K. numaralı 24/10/2024 tarihli kararıyla giderilmiştir. Kararın sonuç kısmı aynen şöyledir:
“Açıklanan nedenlerle, idari işlem veya eylemlerden doğan zararın faiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle açılan tam yargı davalarında, miktar artırımında bulunulması halinde dava dilekçesinde talep edilen miktar için hangi tarihten itibaren faize hükmedilecekse, artırılan miktara da aynı tarihten faize hükmedilmesi gerektiği yönünde içtihadın birleştirilmesine 24/10/2024 tarihinde oyçokluğu ile karar verilmiştir.”
Kararın tam metni için tıklayınız: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/04/20250416-5.pdf
Son derece önemli bu karar neticesinde idare mahkemeleri nezdinde tam yargı davası ikame edilirken faiz (ve dolayısıyla kazanılacak tazminat) açısından çok daha öngörülebilir bir durum ortaya çıkacak ve müvekkillerin hak kayıpları engellenebilecektir. Tabii ki bunun için dava dilekçesinde faizin açıkça talep edilmiş olması gerektiğini belirtmeye gerek yoktur.
Yeri gelmişken zamanaşımı ile ilgili olarak da bir parantez açmak gerekmektedir. Bilindiği üzere HMK sistematiğinde kısmi davada dava edilmeyen kısım için zamanaşımı işlemeye devam eder ve bu, davacı açısından büyük bir risktir. Zira davasını ıslah etse dahi, dava edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi ıslahtan önce dolduysa ve ıslah dilekçesinin davalıya tebliği üzerine davalı süresinde zamanaşımı def’ini ileri sürerse bu kabul edilecek ve ıslah ile artırılan kısım açısından dava reddedilecektir. Zaten bu yüzdendir ki belirsiz alacak davası müessesesi HMK sistematiğinde yerini almış ve böylece zamanaşımının alacağın tamamı için dava tarihinde kesilmesi belirsiz alacak davası ile mümkün hale gelmiştir. Peki idari yargıda durum nedir? Eş söyleyişle, Kanun’un 16. maddesinin 4. fıkrasının son cümlesi uyarınca bir defaya mahsus olarak talep artırıldığı durumda, artırılan kısma ilişkin zamanaşımı süresi dava tarihi ile talep artırım tarihi arasında dolduysa ve talep artırım dilekçesinin davalı idareye tebliği üzerine zamanaşımı def’i ileri sürülürse durum ne olacaktır?
Belirtmek gerekir ki Kanun’un 16. maddesinin 4. fıkrasının son cümlesi, yalnızca bir usul normu değil, aynı zamanda maddi hukuk normudur. Dolayısıyla tıpkı belirsiz alacak davalarında olduğu gibi davanın açılmasıyla birlikte zamanaşımı, alacağın (yani davalı idareden talep edilecek tazminatın) tamamı için kesilir. Dolayısıyla, söz gelimi, davaya dayanak teşkil eden idari işlem veya eylemin üzerinden 10 yıl geçmiş olsa dahi talep artırılabilecek ve zamanaşımı söz konusu olmayacaktır.